6 Ağustos 2011 Cumartesi

KISSADAN HİSSE-Eyy Bayezid! Nereye?

Bayezid, mekke’ye doğru yola çıkmıştı. hacca gidiyordu. hangi şehre varırsa orada manevi büyükleri araştırıyor, “can gözü açık, gönlü uyanık kim var?!..” diye sorup duruyordu. bir yerde gövdesi hilal gibi incelmiş bir ulu ere rastladı. onda erenlerin halini müşahede etti. yanına gidip oturdu. hal hatır soruştular. ihtiyarın hem fakir, hem de çok kalabalık bir ailesi olduğuna tanık oldu. aralarında şöyle devam ettiler:

– ey bayezid! nereye gidiyorsun, gurbet pırtısını nereye dek sürükleyeceksin?

– hacca gidiyorum, kâbe’ye!

– yol harçlığı olarak ne kadar paran var?

– ikiyüz dirhem gümüş. hırkamın eteğinde düğümlü durur.

– bilmez misin ki ey bayezid, allah kâbe’yi gerçi kurdu; ama kurdu kuralı bir kere bile içine girmedi. halbuki şu eve (yani benim şu gönlüme) o ebediyyen diri olan yaradan’dan başka giren olmamıştır.

Hiç yorum yok: