ÜSTAD DEYİŞLERİ


Beyazıd-i Bistami derki “konuşanın sükutundan yararlanamayan konuşmasından hiç yararlanamaz.”
Bâyezîd-i Bistâmî'nin, ''Yâ rab! Bedenimi cehenneme at ve onu o kadar büyüt ki cehennemde başkasına yer kalmasın''
Bayezid-i Bistami (k.s) şöyle demiştir:
“Arif (tevhid bilgisine ve şuuruna sahip kimse), konuştuğunun daha üstündedir. Alim (dini ilimlerde derinlik sahibi kimse) ise konuştuklarının çok altındadır. Çünkü arif devamlı yüce Rabb’ini düşünür, alim ise ilmiyle kendini düşünür.”
Bayezid-i Bistamî k.s. şöyle demiş: “Bir gece kalktım, namaz kılıyordum. Yoruldum, oturdum ve ayağımı uzattım. Birden gaipten bir ses duydum, diyordu ki: Padişahlarla oturan kimse terbiyeli bir biçimde oturmalıdır!”
Beyazıd Bistâmi`nin  „Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır“
Bayezid-i Bistami: “Halkın muhtelif halleri vardır, arifin ise hali yoktur. Çünkü arifin resim ve şekli yok olmuş, hüviyeti başkasının hüviyeti ile mahvolmuş ve eserleri başkasının eserlerinde kaybolmuştur.” “Arif tayyar, zahit seyyardır.” “Biz marifeti aç karın ve çıplak bedenle bulduk.”
Bâyezîd-i Bistâmî'ye; "Nefsine verdiğin en hafif cezâ nedir?" diye sordular.
Cevâbında; "Bir defâsında nefsim, bir itâatsizlikte bulundu. Buna cezâ
olarak bir yıl boyunca hiç su içmedim." buyurdu..
Gönül karanlığının giderilmesi hususunda Beyazid-i Bestami Hazretleri'nin şu tavsiyesi rivâyet edilir:
"Tevbe kökünü istiğfar yaprağı ile karıştırıp, gönül havanına koymalı, tevhid tokmağı ile dövüp insaf eleğinden eleyerek gözyaşı ile hamur etmeli, aşk ateşinde pişirip içine muhabbet-i Muhammediye balından katarak kanaat kaşığı ile gece gündüz yemeli."
Bu büyük zata tasavvuf nedir diye sormuşlar. Şu şekilde cevap vermiş: “Nefsi kulluk alanına almak, kalbi Allah’a bağlamak, güzel olan her huyu uygulamak, tümüyle Allah’a nazar etmek, hizmet ve gayret kemeri kuşanmak ve bedeni disiplin altına almaktır.” Diye cevap vermiştir. Beyazıt-i Bestami hazretleri Şeriatın korunmasına çok dikkat eder ve ehemmiyet verirdi. Bu mesele ile alakalı olarak şöyle der: “bir kimse havada uçacak kadar keramet gösterse de ona aldanmayınız. Asıl onun Allah’ın emir ve yasaklarını nasıl koruduğuna, şeriatına nasıl uyduğuna dikkat ediniz” (El Kuşeyri Risalesi)
Bir defasında Beyazıt-i Bestami’ye: Veli kimdir diye sormuşlar. O da: “Veli, Allah’ın emirlerini yerine getirme, yasaklarından da sakınma konusunda sabreden kimsedir.” Diye cevap vermiştir. Beyazıt-i Bestami hazretlerinden Sufi (mürid) hakkında sual edilince şu şekilde cevap vermiştir. “Sufi bir elinde kuran, bir elinde sünnet, bir gözü cennette, diğer gözü cehennemde olduğu halde sadece hakkı isteyen kimsedir”
Bir kere arkasında namaz kıldığı kimse (imam) Beyazıt-i Bestami hazretlerine: “Sen çalışıp para kazanmıyorsun. Kimselerden de bir şey istemiyorsun. Öyle ise nasıl geçiniyorsun?” deyince Beyazıt-i Bestami: “Sabır et senin arkanda kıldığım namazımı kaza edeyim. Çünkü rızk vereni bilmeyen birinin arkasında namaz kılmak caiz değildir” dedi. (Tezkire s.218)
Yine bir zamanlar Beyazıt-i Bestami devrinde bir insan velilikle meşhur olmuştu. Herkes bu veliyi ziyarete gidiyordu. Beyazıt-i Bestami hazretleri “Veli diye meşhur olan şu zata gidip bir bakalım” diyerek yanındaki bir kısım dostları ile birlikte o meşhur veliyi ziyarete gittiler. Meşhur veli evinden çıkmış camiye doğru gidiyordu. Yolda giderken kıbleye doğru tükürdü. Bunu gören Beyazıt-i Bestami hazretleri meşhur veliye(!) selam dahi vermeden geri döndü. Yanındakilere Beyazıt-i Bestami hazretleri şöyle der: “Bu kişi Cenab-ı Peygamberin adabına tam manası ile koruyamıyor. Nasıl olurda iddia ettiği makamı koruyabilir? (El Kuşeyri Risale s.80)
Bir başka rivayette o meşhur velinin mescide tükürmesi diye geçer. Mescide tükürdüğü için Beyazıt ona selam vermeden geri dönmüştü. Zira mescide tükürenden veli olmazdı. Riya ile hareket eden tasavvuf ehli ve emirler ve müridler için bakınız Beyazıd ne söylüyor: “Bunca bağlar size maddeye bağlamış ve tasavvuf yolunu nefsin gayri meşru istekleri için tuzaktaki tane gibi yapmışken, yüce dergaha varmak için size mi izin verilecek? Asla buna ruhsat bulamayacaksınız.” Esasında bu ifadeler kırk sene manen gayret ettikten sonra elinde kırık bir testisi üzerinde eski bir abası ile dergaha girmek isteyince mal sevgisi ile velilik olmaz diye Beyazıt-i Bestami’ye söylenmişti. (Tezkire 222)
“Herkim Kur’an okurda müslümanların cenazelerine katılmaz, hastaları ziyarete gitmez, yetimleri soruşturmaz ve tasavvuftan dem vurursa, onun bir sahtekar olduğunu biliniz.” (Attar, Tezkire s.219)
“Cümle halkın sahip olduğu devletler kapınıza havale edilse buna güvenmeyiniz. Tüm devletsizlikler yolunuza konsa, ümitsiz olmayınız. Çünkü büyük ve yüce Allah’ın işi “Ol” der, oluverir iledir. Her kim kendine bakıp ibadetini ihlaslı görür, keşf sahibi olduğunu sanır ve nefislerin en çirkefi olarak kendi nefsini görmezse, hiçbir hesapta onun yeri yoktur.” (Tezkire 23)
Cezbe ve vecd halinde iken söylediği bazı sözlerini muasırları anlayamadılar. “Kendimi tesbih ederim, şanım ne kadar yücedir!”, “Çadırımı arşın hizasına kurdum.” gibi bazı sözleri üzerine çeşitli ithamlarda bulundular. Bu mübarek Allah dostunun şerefine lâyık olmayan sözler sarfettiler. O kadar dikkatleri üzerine çekmişti ki, yedi defa Bestâm’dan ayrılmaya mecbur bıraktılar. Fakat bunlardan hiç birisi başarıya ulaşamadı, başlarına bir çok haller geldi.
Kendisi de onların bu durumundan yakınır ve “Bestâm’ın yarı okumuşları saçımı, sakalımı ağarttı.” buyururdu.
İçlerinde daha sonraları hatalarını anlayanlar çıktı, büyüklüğünü görerek saygı göstermeye başladılar.
Şöhreti âfaka ulaşan Bâyezid-i Bestâmî -kuddise sırruh- Hazretlerini nice ârifler, veliler ve âlimler ziyaret etmiş, mübarek lisanından duyduklarını bir kelime olsun ilâve etmeden rivâyete çalışmışlardır.
Onun bir hususiyeti ilmi Hakk’tan almasıdır.
Bir toplulukta “Filan hoca ilmini filan zâttan almış... Falan âlim bilgisini şu medresede geliştirmiş...” şeklinde konuşmalar geçiyordu.
Bâyezid-i Bestâmî -kuddise sırruh- Hazretleri onları dikkatle dinledi ve şöyle buyurdu:
“Bahsettiğiniz zâtlar ilmi ölüden almışlar, biz ise ilmimizi hiç ölmeyenden aldık.”
Bu sözleri ile “Faydalı olan” mârifet ilminin kalbinde kaynadığını ve dilinden döküldüğünü anlatmaya çalışmışlardır.
Bir beyanları da şöyle:
“Unuttuğunda cahil olacağı için, kitaplardan bazı şeyler ezberleyen kimselere âlim denmez. Hakiki âlim, öğrenmeden ve ezberlemeden, dilediği anda Hakk’tan ilim alabilen kimsedir.”
Bir gün bir camide fıkıh dersi okutan bir âlimin ders halkasına oturmuştu. O arada birisi bir feraiz meselesi sordu. “Birisi öldü, geride şu kadar malı ve şu şu yakınları kaldı, bunun mirası nasıl taksim edilir?” dedi. Fakih cevap vermeye çalışırken Bâyezid-i Bestâmî -kuddise sırruh- Hazretleri kendisini alamadı ve “Ey üstad! Öldüğünde Allah’tan başka kimsesi kalmayan kimse hakkında ne buyurursun?” dedi.
Orada bulunanlar hayretle birbirine bakıyorlardı. Sözlerine devam etti:
“Aslında insanın sahip olduğu hiç bir şeyi yoktur. Öldüğünde tıpkı önceden olduğu gibi, sadece Mevlâ’sı kalır. Çünkü insan dünyaya gönderilmeden önce de yalnızdı, bu âlemde de yalnızdır. Amma çoğu zaman yalnızlığının farkında değildir, ancak kabre konulduğu zaman anlar.”
Fakih onun bu hikmetli sözleri karşısında “Sen bu ilmi kimden aldın?” dediğinde “Ben bu ilmi Hakk’tan aldım.” buyurdu.

Geniş bir mârifet ve irfan hazinesine sahip oluşu sebebiyle “Sultan-ül Ârif’în” ünvanını almıştı.
Sorulan suallere verdiği her cevap, gönüllere feyz havası estirmiş, sadırlara şifa olmuştu.
Mârifetullah’ın ne olduğu sorulduğu zaman:
“Hükümdarlar bir memlekete girdikleri zaman orayı perişan ederler, halkın şerefli kimselerini zelil kılarlar.” (Neml: 34)
Âyet-i kerime’sini okudu.
Yani bir kasabayı ele geçirdikleri zaman sultanların âdeti, halkını köleleştirmek ve kendilerine boyun eğdirmektir. Artık bundan sonra halk, sultanın emri olmadan hiç bir şey yapamaz. Mârifet de böyledir, bir kalbe girince orada ne var ne yok hepsini dışarı atar. Orada kımıldayan her şeyi derhal yakar kül eder.
Mârifetullah’ı gönül sultanı haline getiren Bâyezid -kuddise sırruh- Hazretleri, kendisi de ehl-i mârifetin ve âriflerin sultanı olmuştur.
“Mârifet nasıl kazanılır?” diyen bir kimseye de “Mârifet sahipleri haklarından feragat ederek, kendilerini O’na vakfederek buna nâil olmuşlardır.”demiştir.
Bu husustaki bir beyanları şöyledir:
“Allah hakkında Allah sayesinde mârifet sahibi oldum. Allah’tan başkası hakkında ise Allah’ın nûru ile mârifet sahibi oldum.”
Âriflerin sultanı Bâyezid-i Bestâmî -kuddise sırruh- Hazretleri Hicri 234 Milâdî 848 yılında, kıyamete kadar anılacak bir isimle ahirete intikal ettiler.
Son nefeslerinde “Bir kerecik anamadım seni Yâ Rabbî, meğer ki cahilliğimle... Bir kerecik ibadet edemedim, meğer ki uzaklığımla...” buyurmuşlardır.
Vefatından sonra rüyada görenler “Hâlin nice oldu?” diye sordular.
Buyurdu ki:
“Bana ‘Ey Pir! Ne getirdin?’ dediler. Ben de dedim ki ‘Dilenci padişahın kapısına gelince ona ne getirdin demezler, ne istersin derler.’ O anda bir hitap geldi. ‘Doğru söylüyor, onu bırakın.”
Türbesi Bestâm’da, tarihi binaların bulunduğu yerde, süs ve ihtişamdan uzak bir halde bulunmaktadır.
Bâyezîd-i Bistâmî bir defâsında şöyle anlattı: Bizim rûhumuzu, semâlara
götürdüler. Cennet'i, Cehennem'i gösterdiler. Hiçbir şeye bakmadım. Hep
Allahü teâlâyı düşünüyordum. Nice makâmlardan geçirdiler. Nihâyet ezeliyyet
ağacını gördüm. Sonra; "Yâ Rabbî! Sana gelebilmem için beni benliğimden
kurtar." diye yalvardım. Bana bildirildi ki:"Ey Bâyezîd! Benliğinden
kurtulup bana yaklaşman, Sevgili Peygamberime tâbi olmana bağlıdır. O'nun
ayağının tozunu, gözüne sürme yap. O'nun bildirdiği hükümlere uymaya devâm
et. (Tasavvuf ehli arasında bu menkıbeye Bâyezîd'in mîrâcı denir.)
Bayezid okuduğu bir ayet üzerine eve erkenden gelir. Annesi sorar: - Nederi bu kadar erken döndün?
- Bir ayet gördüm, Allah (c,c) kendisine ve sana hizmet etmemi emrediyor. Hemen hizmetinize koştum.
- Ya benim için yalvar, sana hizmet edeyim; Yahut bırak, kendimi Allah (c.c)'a vereyim.
- Seni Allah (c.c)'a bıraktım, kendini ona ver.
Derdi ki: "Otuz yıl mücahede işinde çalıştım, bunun sonunda anladım ki; kul için en zor şey ilim ve ilmin gereğini yapmaktır. " Mansur misali bazen Şeriat'e aykırı sözler ağzımdan çıkmış malum.. Vahdet hali.. ince sır..
Derdi ki: "Ağzımdan Şeriat'e aykırı böyle sözler döküldüğünü duyarsanız, üzerime kama ve kılıçlarla saldırınız."
İrfan sahibinin vasfını sordular. Şu cevabı verdi: "Tıpkı cehennem ehli gibi... onlar ölmek ve dirilmek bilmeyen hayata sahiptirler... yanarlar... yanarlar.. ama bunları yakan bir başka ateştir.. aşk ateşidir.. muhabbet ateşidir.."
Mevlana'ya atfedilen aslında Bayezid'm olan sözü: "Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol."
Bir gün Bistam alimlerinden biri kendisine sordu:
- Ya Bayezid bu ilim sana kimden ve nerden vergi? dedi. Şu cevabı aldı:
- Allah (c.c)'tan., Ve Allah (c.c)'m ni'meti..
Onun zatından.. izahı çok kolay... Peygamber (SAV)'in şu hadis-i şerifini okursan anlarsın!
"Bir kimse bildiğiyle amel ederse, Cenab-ı Hakk ona bilmediğini ihsan eder." gelen alim, cevabı karşısında sustu, durumu kavradı çıkıp gitti.
Derdi ki: "Allah (CC)'tan bir şey isteyen, O' na sıfat isimleri ile dua eder. Fakat O' nun zatını murat edene, ancak zat ismi olan, Allah (CC) ile yönelmek lazımdır."

--Güzel gören güzel düşünür.(Beyazıt-i Bestami)

--Tevbe kökünü istiğfar yaprağı ile karıştırıp, gönül havanına koymalı, tevhid tokmağı ile dövüp insaf eleğinden eleyerek gözyaşı ile hamur etmeli, aşk ateşinde pişirip içine muhabbet-i Muhammediye balından katarak kanaat kaşığı ile gece gündüz yemeli.

--Hakikat yolu aranmakla bulunmaz.Fakat bulanlar yalnızca arayanlardır.

--Büyük insanları dinleyiniz. Hakka götüren yolu onlardan öğreniniz. Büyük yolun yolcuları onlardır. Onlara nefsinizin kötü hallerini sorunuz Şahsi arzu ve tabii isteklerin kötü durumlarını onlardan öğreniniz.

--Allahım beni affedersen sen buna layıksın,eğer azap edersen bende buna layıkım(Beyazıt-i Bestami)

--Şans herkesten yana olmayabilir, ama ölüm tarafsızdır.

--Bayezid-i Bestami (Kuddise Sirruh)'ye; "Kişi ne zaman mütevazi olur?" diye sorulduğunda;
"Kötülüğünü ve basitliğini bilerek, nefsi için herhangi bir hal ve makam görmediği ve insanlar içinde kendisinden daha şerli bir kimse düşünmediği zaman!" demiştir

--Bir gün nefsime dedim : " Gel seninle Rabbime gidelim" Gelmedi Ben de tek başına yürüdüm, gittim.

--Kaftanımın altında Haktan gayrı bir şey kalmadı kendimi tespih ederim şanım ne yüce...(Hz.Bestami)

--Ya Rabb, benliğimi aradan çıkar, ben seninle oldukça en büyük benim. Nefsimle oldukça en küçük benim." (Hz.Bestami)

--Kötülüğünü ve basitliğini bilerek, nefsi için herhangi bir hal ve
makam görmediği ve insanlar içinde kendisinden daha şerli bir kimse
düşünmediği zaman.

--Birgün Beyazıd-ı Bestamî Hazretlerinin eline bir elma geçti.
Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri elmaya bakarak:
— Bu ne latîf elma imiş, dedi.
O anda hatiften bir ses şöyle diyordu:
— Ya Beyazıd benim ismimi bir meyveye nasıl takıyorsun?
Bunun üzerine Beyazıd-ı Bestamî Hazretleri bir daha elma yemeyeceğine dair yemin etti ve irtihal edinceye kadar bir daha elma yemedi.

---Evlat annenin eseridir.Her hayırlı evladın arkasında,onun terbiyesinde çok hassas davranmış bir anne vardır.

---Dokuzuncu yüzyılın büyük Sufi Beyazıt Bestami (el-Muqaddisi) adlı Sufizm tarihinde Sufizm’in "Tohumları Adem zamanında ekilmiş, Nuh zamanında yeşerip sürgünler vermiş, İbrahim zamanında gelişmiş, Musa zamanında üzümler vermiş, İsa zamanında olgunlaşmış ve Muhammed zamanında saf şaraba dönüşmüştür." der.