13 Eylül 2000 Çarşamba

ALLAH SEVGİSİ

Abdullah Balgalmış
24 Ağustos

Allahü teâlâyı sevmek, sevgilerin en yücesi ve makamların en yükseğidir. İnsan, her ni’meti gönderen Allaha karşı şükretmelidir. Allaha şükretmek, O’nu sevmenin bir ifâdesidir. Şükretmek de, O’nun emir ve yasaklarına uymakla olur. Allahü teâlâyı sevmek, O’nu daha iyi bilmek ve O’nu daha içten duymakla olur.Allah sevgisi bizi, diğer insanları ve Allahü teâlânın yaratmış olduğu her şeyi sevmeye yöneltir. Bu sevgi insanda, Allaha karşı kulluk vazifeleri olan ibâdetlerini yapma arzusunu çoğaltır. Cenâb-ı Hak, Kur’ân-ı kerîmde: ( Ey sevgili Peygamberim, onlara de ki: Eğer Allahı seviyorsanız, bana uyunuz! Allahü teâlâ bana tâbi’ olanları sever ve günahlarınızı affeder.)
Allah sevgisi sâyesinde insan, Peygamberini, büyüklerini, milletini ve devletini de sever. Bunun içindir ki, Allah sevgisi her türlü sevginin kaynağıdır. Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki:
(Allahü teâlâyı ve Resûlünü her şeyden çok sevmiyenin imânı sağlam değildir.)
(kul, Allahü teâlâyı ve Resûlünü çoluk ve çocuğundan, malından ve bütün mahlûkattan çok sevmedikçe, tam ve olgun mü’min olamaz.)
(Allah sevgisinin yeri gönüllerdir. Bu sevgi çoğaldıkça, kişi Allaha yaklaşır. O’ndan kendisini uzaklaştıracak her şeyden sakınır.)
Büyük İslâm âlimi ve evliyânın üstünlerinden olan Cüneyd-i Bağdâdî buyuruyor ki: (Yunus aleyhisselâm gözleri görmeyinceye kadar ağladı. Beli bükülünceye kadar namazda ayakta kaldı. Kuvvetsiz kalıncaya kadar namaza devam etti. Sonra “Yâ Rabbi, eğer seninle aramızda ateşten denizde olsa da, onu aşar ve sana gelmeğe çalışırım” dedi. İşte sevgi böyle olur!)
Sırrî Sekatî hazretleri buyurdu ki:
“Kıyâmette herkesi peygamberi ile çağırırlar. Meselâ, ey Musâ’nın ümmeti, ey Îsa’nın ümmeti gibi.. Fakat Allahü teâlâyı sevenler için: “Ey Allahın sevgili kulları! Diye hitâb edilir.)
Allahü teâlâ buyuruyor ki: (Ey kullarım! Beni sevdiğiniz için, ben de sizleri seviyorum.)
Sevgi, iyi olan bir şeye karşı kendiliğinden hâsıl olan bir meyildir. Bu meyil, kuvvetli olursa “Aşk” denir. Düşmanlık da, iyi olmayan bir şeye karşı, kendiliğinden hâsıl olan nefrettir. İyilik ve kötülüğün olmadığı yerde , sevgi ve düşmanlık da bulunmaz. Allahü teâlâdan başkasının sevilmesi, ancak O’nunla olan münasebeti sebebiyle uygun olabilir. İnsanın annesini, babasını, kardeşlerini sevmesi böyledir. Birini Allah için seven kimse ise, onu Allahü teâlâya itâat ettiği ve yalnız O’nu sevdiği için sever. Hattâ Allahü teâlânın kulu olduğu, yaratığı olduğu için sever. Çünkü Allahü teâlâyı çok sevdiği için böyle sevgiye kavuşmuştur. Nihayet aşk derecesine çıkınca, âşıklar gibi sevgilisinin köyünü, mahallesini, evinin duvarlarını da sever. Hattâ sevdiğinin köyünün köpeklerini, diğer köpeklerden daha çok sever. Muhakkak ki, Allahü teâlâyı sevmenin kuvveti, îman kuvveti derecesindedir. Îman ne kadar kuvvetli olursa, sevgi de o kadar kuvvetli olur. Kısacası, Allahü teâlâya isyân edip karşı geleni, kendine yapmış gibi kabul edip, muhalefeti miktarınca onu sevmez. Emirlere uyması kadar da onu sever. Ona karşı böyle olduğu, onunla görüşmede, oturmada, kalkmada ve konuşmada belli olur. Bunu için sevgili Peygamberimiz buyurdu ki:
(Îmânın temeli ve en kuvvetli alâmeti; müslümanları sevmek, müslümanlara düşmanlık edenleri sevmemektir.)Cenâb-ı Hak, Îsâ aleyhisselâma buyurdu ki: (Eğer gökte ve yerlerde bulunan bütün mahlûkların ibâdetlerini yapsan, dostlarımı sevmedikçe ve düşmanlarımdan uzaklaşmadıkça, hiç faydası olmaz.)
Hazret-i Ebû Bekir, vefat edeceği zaman, kızı ve Peygamber Efendimizin hanımı olan Âişe vâlidemiz içeri girdi ve dedi ki:
- Babacığım, işte yıkanmış temiz bir kefen getirdim.
Babası şöyle cevap verir:
-Yavrum, yıkanmış kefeni bırak, müslüman olduğum ilk gün üzerimde bulunan kaba elbisemi bana kefen yap! Çünkü çok zamanlar, Allah sevgisinin verdiği korku ile ağlar, göz yaşlarımı o elbiseye silerdim. Allahü teâlâ o göz yaşlarımın hürmetine belki bana rahmet eder.Allahü teâlâyı sevmek, çok kıymetli bir cevherdir.Sevgiliden şikayet olunmaz. Bunun için sevgiliden gelen her şeyi gülerek, sevinerek karşılamak lâzımdır. Ondan gelenlerin hepsi tatlı gelmelidir. Sevgilinin sert davranması, aşağılaması, ikrâm, ihsân ve yükseltmek gibi olmalıdır. Seven böyle olmazsa, sevgisi tam olmaz. Hatta seviyorum demesi yalancılık olur.Hakîkî Allah sevgisine kavuşmak için de, önce Kur’an-ı kerîmde ve hadis-i şerîflerde bildirildiği ve Îslâm âlimlerinin kitaplarında yazılıp açıklandığı gibi îmân etmelidir. Sonra bütün sözlerini, işlerini, onların bildirdiklerine uydurmalıdır. İslâmiyetin emirlerine yapışmalı, yasaklardan sakınmalıdır. Çünkü Allahü teâlânın sevgisine ulaştıran yolun esası budur. Bu esaslardan akla uyarak hiç değişiklik yapmamalıdır.Allah sevgisinin en yücesine kavuşan kimse, bütün insanlara karşı sevgi dolu, merhametli ve şefkatlidir. Herkese yardım ve iyilik etmeyi sever. İnsanlarda kusur aramaz. Hep kendi kusurlarını görür. Herkese karşı tatlı dilli ve güler yüzlüdür. Arkadaşlarında ve sevdiklerinde fâni olur. Yani onları kendisine tercih eder. Allahü teâlânın emir ve yasaklarını yerine getirmekte hiç zorluk çekmez. Kâmil, tam ve olgun insan da ancak böyle olur.

Hiç yorum yok: