6 Ağustos 2011 Cumartesi

Bâyezîd-i Bistâmî'den Birkaç Kıssa

Bâzı kimseler hazret-i Bâyezîd'in nasıl ibâdet yaptığını, neler söylediğini işitmek için penceresinin altında dinlemeye başladılar. Seher vakti olduğunda bütün kalbiyle "Allah" dedi. Sonra düşüp bayıldı. Bayılmasının sebebi sorulduğunda; "Sen kim oluyorsun? Senin haddine mi düştü ki ismimi ağzına alıyorsun? şeklinde bir nidâ gelir diye çok korktum da onun için bayılmışım." buyurdu.

Bâyezîd-i Bistâmî namaz kılmak için mescide gelince kapıda bir mikdâr durur ve ağlardı. Sebebini soranlara; "Câmiyi, vücûdumla kirletmekten korkuyorum. Tövbe edip Allahü teâlâya yalvarıyorum, ondan sonra giriyorum." dedi.

Bâyezîd-i Bistâmî'ye; "Nefsine verdiğin en hafif cezâ nedir?" diye sordular. Cevâbında; "Bir defâsında nefsim, bir itâatsizlikte bulundu. Buna cezâ olarak bir yıl boyunca hiç su içmedim." buyurdu.

Bâyezîd-i Bistâmî bir defâsında şöyle anlattı: Bizim rûhumuzu, semâlara götürdüler. Cennet'i, Cehennem'i gösterdiler. Hiçbir şeye bakmadım. Hep Allahü teâlâyı düşünüyordum. Nice makâmlardan geçirdiler. Nihâyet ezeliyyet ağacını gördüm. Sonra; "Yâ Rabbî! Sana gelebilmem için beni benliğimden kurtar." diye yalvardım. Bana bildirildi ki:"Ey Bâyezîd! Benliğinden kurtulup bana yaklaşman, Sevgili Peygamberime tâbi olmana bağlıdır. O'nun ayağının tozunu, gözüne sürme yap. O'nun bildirdiği hükümlere uymaya devâm et. (Tasavvuf ehli arasında bu menkıbeye Bâyezîd'in mîrâcı denir.)

"Bulunduğunuz şu derecelere nasıl kavuştunuz?" diye kendisine sordular. Cevâbında buyurdu ki: "Her yerde Allahü teâlânın gördüğünü ve bildiğini düşünüp, edebe riâyet etmekle." buyurdu.

Bir gün hazret-i Bâyezîd'e; "Peygamberler hakkında ne buyurursunuz?" diye sordular. Cevâbında buyurdu ki: "Biz onlar hakkında bir şey söyleyemeyiz ve onları anlayamayız. Hallerini anlamaktan âciziz. Onlar, bizim anlıyabildiğimizden çok daha yüksekdirler. Diğer insanlar, büyük velîleri ne kadar anlıyabilirse, velîler de peygamberleri ancak o kadar tanıyabilirler."

Bâyezîd-i Bistâmî, yanında bulunanlara; "Allahü teâlâ, kendilerinden râzı olduğu kimseleri Cennet'ine koyuyor değil mi?" diye sordu. Onlar; "Evet efendim, öyledir." diye cevap verdiler. Bunun üzerine; "Bir kimse, Allahü teâlânın rızâsına kavuştuktan sonra, bir anlık duyduğu zevk ve saâdet, Cennet'teki bin köşkten daha fazladır." buyurdular.

Bâyezîd-i Bistâmî bir defâsında bir imâmın arkasında namaz kıldı. Namazdan sonra, o imâm, Bâyezîd'e; "Siz bir yerde çalışıp para kazanmıyorsunuz. Başkalarından da bir şey istemiyorsunuz. O halde siz, nafakanızı nereden temin ediyorsunuz?" dedi. Hazret-i Bâyezîd bunu duyunca; "Ben hemen namazımı iâde edeyim. Zîrâ rızıkları kimin verdiğini bilmeyen birinin arkasında namaz kılmışım, bu ise câiz değildir." buyurdu.

Bâyezîd-i Bistâmî devamlı; "Allah!.. Allah!.." derdi. Vefâtı ânında da yine; "Allah!.. Allah!.." diyordu. Bir ara şöyle duâ etti: "Yâ Rabbî! Senin için yaptığım bütün ibâdet, tâat ve zikirleri hep gaflet ile yaptım. Şimdi can veriyorum. Gaflet hâli devâm ediyor. Allah'ım! Bana huzûr ve zikir hâlini ihsân eyle." Bundan sonra, zikir ve huzûr hâli içinde rûhunu teslim etti.

Hiç yorum yok: