27 Ekim 2011 Perşembe

Sufizm'in Kaynağı

◊ Sufizm, insanlık tarihinin ilk çağlarından beri vardır. Çünkü, Allah kendisi hakkında bilgi vermek için Peygamberler göndermiştir ve Sufizm Peygamberlerin yoludur. Dokuzuncu yüzyılın büyük Sufi Beyazıt Bestami (el-Muqaddisi) adlı Sufizm tarihinde Sufizm’in "Tohumları Adem zamanında ekilmiş, Nuh zamanında yeşerip sürgünler vermiş, İbrahim zamanında gelişmiş, Musa zamanında üzümler vermiş, İsa zamanında olgunlaşmış ve Muhammed zamanında saf şaraba dönüşmüştür." der.

Tarihsel belgeler İslam Sufizmi’nin kökeninin Hazreti Muhammed (s.a.v)'in yaşadığı döneme kadar gittiğini ve Veysel Karani tarafından kurulduğunu göstermektedir. Sufizm genellikle İslam'ın mistik boyutu olarak kabul edilir. Hucviri 11. yüzyılda "Sufi" kelimesinin kökeni üzerine farklı bir bakış açılarıyla tarifler yapmıştır. Bazı alimler Sufi kelimesinin Ehl-i Suffa, veya sofada oturanlar olarak açıklamışlardır. Yani ibadet esnasında Hazreti Muhammed’in müminlerle üzerine oturduğu sofa’dan türemiş bir kelime olarak sofada oturan müminler olarak tanımlamışlardır.
"Din bir gerçektir."
Kur'an (51:6)

Başka alimler müminlerin çıplak derilerine yün, suf giydikleri için Sufi dendiğini belirtmektedirler. Bu gelenek ilk İslam Sufizmi’nin ilk imamı zamanında başlamıştır. Sufiler uygulamalarından yola çıkarak kelimenin etimolojik açıklaması için çeşitli teoriler ortaya konsa da Hazreti Mir Ghotbeddin Muhammad Angha’nın: "Her Sufi suf (yün) giydiği halde, her suf (yün) giyen sufi değildir." açıklaması bu kelimenin anlamına netlik kazandırır. Başka alimler de Sufilere safa kelimesinin türetilmiş bir kelime olduğunu Sufilere kalplerinin saflığı ve davranışlarının dürüst ve adaletli olması nedeniyle Sufi dendiği sonucuna varır. Saf kalple hareket edenlere Sufi, yani "saf kalpli" adı verilir.

Günümüzün Sufi Üstadı Hazreti Salaheddin Ali Nader Angha (12-13), tarihçilerin bu tanımlamalarının yanlış değil ama eksik olduğunu belirterek bu açıklamaların Sufizm’in dışsal boyutunu tanımladığını ancak içsel boyutunun onların kişisel deneyimlerinin ötesinde olduğunu belirtmiştir. Bu üç hipoteze daha ayrıntılı olarak bakarsak Sufi olmak için belirli koşulların yerine gelmesi gerektiğini görürüz. Bu koşullardan Peygamber’in arkadaşı olmak kesinlikle farklı davranış kuralları ve özellikleri gerektirir. Kalp temizliği, manevi bilinç ve hedefin kutsallığı ise diğer gerekli koşullar olarak ortaya çıkıyor. Bankta oturanların veya Peygamber’in arkadaşlarının büyük çoğunluğu, Allah’ı bilmek için onun tarafından eğitilmeleri gerektiğinin ve bunun için onun yolundan gitmeleri gerektiğinin bilincindeydiler. Yün giymeleri gerekiyorsa da yün giydiler. Yün giymeleri dünyevi heveslere kapılmamaları için gerekliydi.

Amaç, kendilerine Allah’la birlik olma yolunu açacak olan saflığa erişmeleriydi. Allah’la birleşme, Allah’ta yok olma, Allah’ta var olma ve en sonunda Hazreti Peygamber’in yaptığı gibi Allah’ın birliğine şahadet etme "la - ilaha - illa’ allah". Eğer kişi bu mertebeye – safa – mertebesine ulaşılmışsa o zaman kalbinde Allah’tan başka kimse oturmaz.

Allah’a teslimiyet yöntemiyle saflığa ulaşma ve Allah’ta yok olmaya, bilme fark etme demek olan marifet denir. Bu bağlamda bilme, fark etme kendini bilme ve Allah’ı bilme, fark etme anlamındadır. Bu, kendini bilme, fark etme metodunun öğretmeni Allah’ta yok olma ve iman ile en yüce mertebeye ulaşmış olan Arif’tir. Bu içsel bilgelik Hazreti Peygamber tarafından amcasının oğlu ve damadı Emirü’l-Müminin olarak da tanınan Hz. Ali ibni Ebu Talib (s.a.v)’a devredilmiştir.

İslam’ın öğretisinin kutsallığı Hazreti Peygamber Muhammed (s.a.v)’in öğretisine göre Maktab Tarighat Oveyssi Shahmaghsoudi® Sufi Üstadlar’ı (Arif) tarafından kesintisiz olarak bir silsile halinde günümüze kadar korunmuş ve devredilmiştir.


Kaynakça:
Hujwiri, Ali B. Uthman Al-Jullabi. The Kashf Al-Mahjub .
Trans R.A. Nicholson. London: E.J.W.Gibb Memorial, 1911-1976. Print.
Angha, Salaheddin Ali Nader. Sufism. Washington, DC: M.T.O. Publications®, 1996. Print

Hiç yorum yok: