8 Temmuz 2015 Çarşamba

Şems-i Tebrizî ile Mevlânâ

Şems-i Tebrizî ile mevlânâ'

Şems-i Tebrizi'nin eseri makalat (konuşmalar) "Mehmet Nuri Gencosman" çevirisi ,

Giriş kısmından kısaltılarak alıntılanmıştır:

<< Şems-i Tebrizî ile mevlânâ'nın ilk buluşması hakkında Eflâkî'nin verdiği bilgi ile molla câmi'nin Nefahat-ül-üns'de ve bizzat makalât metninin 56'ncı sahifesindeki arapça pasajda biraz değişik bir dekor içinde özetle şöyle anlatılmaktadır:

Şems Konya'ya gelir; şekerciler hanı'nda bir odaya yerleşir, Mevlânâ'yı sorar; onun, o sırada meram bağlarında sayfiyede olduğunu, ikindiye doğru şehre geleceğini söylerler. Şems yol üzerinde beklemekte, sabırsızlıkla Mevlânâ'nın yolunu gözetmektedir. derken belirli vakit gelir, Mevlânâ bir katıra binmiş, aheste aheste sürmekte ve kendisine yaklaşmaktadır.

yıllardır içi aşk ve iştiyak ateşiyle dolu olan şems, katırın dizginine yapışır, selâm verir ve aralarında şu konuşma geçer,

Şems:
- hemen söyle bana, hazreti muhammed mi daha büyüktür, yoksa bayezid-i bistamî mi?

Mevlânâ:
- bu ne sorudur? hazreti muhammed (selât ve selâm ona olsun) peygamberlerin sonuncusudur, en yücesidir. onunla bayezid arasında ne münasebet var?

Şems:
- ama niçin hazreti muhammed (s.a.) hep 'yarabbi biz seni sana layık bilgiyle bilemedik,' dediği halde bayezid, 'beni ululayın şanım ne yücedir,' diye öğünmüştür?

mevlânâ, bu sualin heybet ve azameti karşısında kendinden geçmiş, eflâkî'ye göre şems'in sorusu karşısında güya yedi kat göklerin biri birinden ayrılarak yere yıkıldığını, büyük bir ateşin kafatasında alevlendiğini hissetmiştir. kendine geldikten sonra da ona şu susturucu cevabı vermiştir:

- hazreti muhammed (s.a.), cihan varlıklarının en büyüğüdür, bayezid kim oluyor? bayezid'in susuzluğu bir yudum su ile diner, o zaman da suya kandığından söz eder. onun idrak hazinesi o kadar bir suyla dolar; güneşin cihanı aydınlatan ışığı onun evinin ufacık penceresine kadar sızar ve ancak o kadar girer. ama hazreti muhammed mustafa'nın (s.a.), susuzluğu o kadar derindir ki, şüphesiz hep susuzluğundan dem vurur ve her gün o susuzluğun daha da artması niyazında bulunur. şu halde bu her iki davacıdan hazreti muhammed mustafa'nın davası çok büyüktür. şu sebepten ki, bayezid kendisini hakka ermiş görünce hemen doluverir ve daha fazlasına bakmaz ama hazreti mustafa (s.a.), her gün daha fazla hakkı görür ve bu görüşle daha çok ilerler. hakkın yüceliğinin, kudretinin, her varlığa hâkim olan saltanatının parlak belirtilerini her gün, her saat gördükçe aşk ve hayreti artar ve ondan dolayı da 'yarabbi biz seni sana yaraşan bilgiyle bilemedik,' diye hep özlem duyar.

bu cevap karşısında şems-i tebrizî, bir nağra atarak yere yıkılır>>

Hiç yorum yok: